D Vitamini Nedir
D VİTAMİNİN ÖNEMİ NEDİR?
Tüm Dünya’da D vitamini yetersizliği yaygın olarak etkisini sürdürmektedir. Bu sessiz salgın sadece kemiklerle ilgili değildir. Yetersizlik, Kanserler, Enfeksiyonlar, Romatizmal Hastalıklar, Otoimmün Hastalıklar, Nöropsikiatrik Hastalıklar, Koroner Kalp Hastalıkları ve Hipertansiyon gibi çok sayıda hastalığa yol açabilmektedir. Son yıllarda yapılan araştırmalar D Vitamininin önemini daha da arttırmaktadır.
VİTAMİNLER NEDİR,
Vitaminler yaşamımızın devamı için gerekli olan çeşitli biyokimyasal işlemlerde kullanılan besin kaynaklı ögeleridir. Organizma tarafından ya az miktarda sentezlenir ya da hiç sentezlenmedikleri için, diyetle dışarıdan alınmaları gerekir. Genel olarak yeşil bitkiler bu besin maddelerinin ana kaynağıdır.
VİTAMİNLER NE İŞE YARAR?
Vitaminler metabolizma için önemli fonksiyonlara sahiptirler. Metabolizmada görev yapan enzimlerin ve proteinlerin yapısına girerek biyolojik olayların düzenlenmesi sağlarlar. Vitaminlerin yokluğu ya da eksikliği birçok hastalığa neden olmaktadır. Fazla miktarda vitamin alınması da zaman zaman sorunlara yol açar. Vitamin eksikliğinde genel olarak doku, organ ve büyüme bozuklukları ile çevreye karşı ilgisizlik gözlemlenir. Enfeksiyonlara karşı direnç azalır. Çok sayıda vücut fonksiyonu bozulur.
D VİTAMİNİ NEDİR?
D vitamini vücutta önemli görevleri olan yağda çözünen bir vitamindir. D vitamini, vitaminler için geçerli olan bazı kuralların dışına çıkabilen bir vitamindir. Diğer vitaminlerin aksine D vitamini, vücut tarafından üretilir. Bu bakımdan hem vitamin, hem de hormondur. Onu hormon yapan bir özellik de insan vücudunda mevcut hemen her hücrede reseptörleri (hücre almacı) olmasıdır. Balık ve yumurta sarısı dışında doğal yiyeceklerde bulunmaz ve gıda yoluyla alınsa bile, işe yarar hale gelmesi için vücut tarafından değişime uğratılması gerekir.
D vitamini üç steroid hormona verilen ortak isimdir (D2, D3 ve D4 vitaminleri) Tıpta daha çok D2 (Kalsiferol) ve D3 vitaminleri (Kolekalsiferol) kullanılır.
D VİTAMİNİ ÇEŞİTLERİ NELERDİR?
Vücudumuza giren D vitamininin ancak %10’u yiyecekler ile alınır. D2 vitamini güneşten sentezlenmez. İlaç olarak mantarlardan radyasyon sonucu elde edilir. D3, D2’den çok daha etkili olup depolanması da fazladır.D3 vitamininin, D2 vitaminine göre dayanıklılığı daha fazladır.
İlaç olarak alınan D vitamini ile deride sentezlenen D vitamini aynı değildir. D vitamini güneş ışını etkisi ile vitamini suda çözünür hale gelir (sülfat ile bağlanır) Suda çözünebilen D vitamini hücrelere kolayca girebildiği için etkisi yağda çözünen D vitaminine göre daha fazladır. Ağızdan ilaç olarak aldığımız D vitamini sülfatsız olup ancak yağda erir. Sülfatsız D vitamini kanda serbestçe dolaşmak için kolesterole gerek duyar.
Sülfatlı D vitamini kalsiyum taşınmasında fazla görev almaz. Buna karşılık kanserden korunmada, immun sistemi güçlendirme depresyon ve kardiyovasküler hastalıktan korunmada rolü olan sülfatlı vitamin formudur.
Anne ve inek sütünde bulunan D vitamini sülfatlıdır. Ancak inek sütündeki D vitamini pastörizasyon ve UHT uygulaması ile bozunur.
D VİTAMİNİ NE İŞE YARAR?
Uzun yıllardan beri güneş ışığı vitamini olarak kabul edilen D vitamini başta kemikler olmak üzere vücudumuzun pek çok yerinde önemli görevleri olan bir vitamindir. Araştırmalar arttıkça fonksiyonunun çokluğu görülmektedir.
- Diyetle alınan kalsiyum ve fosforun bağırsaklardan emilmesini sağlar. Bu minerallerin normal sınırlarda kalmasını sağlayarak kemikleri güçlendirir
- Kemik erimesine yol açan bir hormon olan paratiroid hormonun salgılanmasını önler.
- Vücutta kalsiyum ve fosfor dengesini sağlar, kemik ve kasların sağlığı için gereklidir.
- Bağışıklık sistemine olumlu etkiler yapar.
- Çok sayıda genin transkripsiyonunu modüle eder. Genlerimizin yaklaşık %10’unun aktive olması D vitaminine bağımlıdır.
- Hipertansiyon, kalp hastalıkları, diyabet, bazı kanser ve otoimmün hastalıklara karşı koruyucudur.
- Depresyondan korur,
- Kan basıncının düzenlenmesinde rol oynar.
VİTAMİN D’NİN KALSİYUM METABOLİZMASI ÜZERİNE ETKİSİ NEDİR?
D vitamini etkisi ile ince bağırsakta kemik sağlığı için çok önemli olan kalsiyum ve fosfor emilimi artar. Kemik iliğindeki ana hücreleri etkilemesi sonrasında kan kalsiyum düzeyi yükselir. Kan kalsiyum ve fosfor düzeylerini artması ve belli bir doygunluğa ulaşması ile mineralizasyon oluşur. Parathormon varlığında kemik mobilizasyonu artar.
Ayrıca böbrek tübülülerinden kalsiyumun geri emilimini artırır; yani kana geçmesini sağlayarak kalsiyum ekonomisini sağlar. İdrarla vücut dışına atılan fazla kalsiyumun gerekli durumlarda kana geri emilimi için D vitamini gerekir. Kalsiyum iyonunun, yaşam için vazgeçilmez bir önemi vardır. D vitamini ve Parathormon sayesinde Kalsiyum sürekli olarak kanda belirli, sabit bir düzeyde tutulur. Bunun hayati önemi vardır. Çünkü belli bir aralığın altında ve üstünde sinir iletimi bozulur; kalp durur ve hayat devam edemez.
D VİTAMİNİNİN KEMİK DIŞINDAKİ BAŞLICA FONKSİYONLARI NELERDİR?
- Hücre farklılaşması: Vücudumuzdaki hücreler sürekli olarak bölünerek sayılarını artırırlar. Bölünen hücreler farklı görevler üstlenirler. Hücreler farklılaştıkça bölünme hızı yavaşlar. Bölünme yararlı bir işlemdir ancak kontrol edilmezse kanser gibi hastalıklara sebep olur. D vitamini bölünmeyi kontrol ederken farklılaşmayı uyarıp kanser oluşumunu önler.
- Kan Basıncının Düzenlenmesi: Hipertansiyonun düşük D vitamini düzeyi ile ilgisi vardır. Normal düzeylerdeki D vitaminin arteriyel kan basıncını düzelttiği ve Miyokart Enfarktüsü gibi koroner arter hastalık riskini azalttığı bilinmektedir. Keza dolaşım yetmezliklerinde de sorumlu etkenlerden birisi D vitaminidir.
- Bağışıklık: Vitamin D güçlü bir bağışıklık düzenleyicisidir. Esas olarak Lenfositler üzerinden olmak üzere bir dizi mekanizma doğal bağışıklığı güçlendirirken otoimmün hastalıkların gelişimini de engeller. Enfeksiyon ve Enflamasyon konusunda antibiyotiklere ek olarak organizmaya koruma sağlar (Pek çok otoimmün hastalığın kökeninde D vitamini eksikliği yatmaktadır. Doğaldır ki bu hastalıkların gelişimi sadece buna bağlı değildir. Hastalığın şiddeti etki eden faktörlerin çokluğuna bağlıdır.)
- İnsülin Salgılanması: D vitamini eksikliği insülin salgısını azaltarak tip 2 diyabet gelişimine neden olabilir.
D VİTAMİNİ KAYNAĞI NELERDİR?
D vitamini, güneş ışınları etkisiyle deride oluşur. Vitaminin en güçlü kaynağı ultraviyole B ışınlarıdır. Gereksinmemizin %90’ı güneş ışınları aracılığı ile deride bulunan 7-dehidrokolesterolden fotosentez yolu ile sentez edilir. Deride sentezlenen D vitamini aktif şekilde dönüşerek vücutta kullanılır. D vitamininin %10’luk kısmı ise besinler ile sağlanır. Güneş ışınları ile deride sentez olmadan sadece besinler ile günlük D vitamini gereksinimi karşılanamaz. Gerekli güneş ışığı miktarı, kişinin yaşı, deri rengi, maruziyet süresi ve varsa diğer tıbbi sorunlara göre değişir. D vitaminin derideki yapımı, yaş ilerledikçe azalır.
D VİTAMİNİ ALIMINDA GÜNEŞ IŞINLARININ ROLÜ NEDİR?
D vitamini güneşten gelen Ultraviyole (Mor ötesi) ışınlarının etkisi ile deride sentezlenir. UV ışınlar dalga boylarına göre UVA (400–315 nm) ve UVB (315–280 nm) ve UVC (280–100 nm) olmak üzere 3 ana tipe ayrılır. D vitamini için UVA ve UVB önemlidir.
UVB, UVA’ya göre daha kısa dalga boyuna sahip olup engeller karşısında dağılması daha kolaydır. UVB ışınları güneşsiz havada veya pencere camı gibi bir engele rastladığında dağılır ve engeli yeterince aşamaz. Bu durumda D vitamini sentezinde yetersiz kalır. Buna karşılık UVA bu engelleri aşabilir. Yani cam arkasında güneşlenildiğinde esmerleşme sağlanır ancak yeterli UVB alınmadığı için D vitamini sentezi yapılamaz.
UVB’nin dağılmadan hedefe ulaşabilmesi için güneş ışınlarının dik gelmesi ve başka bir fiziksel etkenle karşılaşmaması gerekir. Yani en iyi D vitamini sentezi açık havada, öğle vakitlerinde olur.
BESİNLER HANGİ YOLLA VİTAMİNE DÖNÜŞÜR?
Besinlerle alınan bitkisel ve hayvansal D vitaminleri ince bağırsağın üst bölümünde emilip kana geçer. D vitamini yağda eridiği için safra tuzlarına gereksinim gösterir. (Bu nedenle safra akımının azaldığı karaciğer hastalıklarında D vitamininin emilimi azalır. Dolayısı ile karaciğer-safra kesesi hastalarının D vitaminine ihtiyacı çok daha fazladır.) Bu emilim için bağırsakta yeteri kadar yağ bulunması gerekmektedir. Bu nedenle düşük yağlı diyetler D vitamini yetersizliğine sebep olur. D vitamini enjeksiyon şeklinde alınsa bile yağ gereklidir. Yağ emilimi bozuk olan hastaların diyetindeki yağ miktarını aynı gerekçe ile arttırmak bağırsaktan D vitamini emilimini arttıracaktır. Vücutta ikinci dönüşüm böbrek hücrelerinde hidroksilasyon sonucu oluşur. ( 1, 25 dehidroksikolekalsiferol’e dönüşüm)
D VİTAMİNİ NORMAL DÜZEYİ NEDİR?
Vücudun D vitamini düzeyini en iyi gösteren test karaciğerde depolanan 25 Hidroksi D (kalsidiol)’dir. Aktif D vitamini olan Kalsitriol ise D vitamini deposunu belirlemez. Bunun miktarının belirlenmesi ancak bazı özel hastalıkta önem kazanır.
25 Hidroksi D vitaminin normal düzeyleri konusunda değişik düşünceler söz konusudur. Laboratuvarın çoğu 10ng/ml’yi alt sınır olarak kabul etmektedir. Bu değer çocukta raşitizm ya da erişkinde osteomalasiye neden olan değerdir. Alt düzeyi 20-30ng/ml olarak kabul çok sayıda laboratuvar bulunmaktadır. Bu düzey kemik hastalıklarından korunmada yeterli olmasına karşın çok sayıda D vitaminine bağlı diğer hastalıklardan korumaz.
GÜNLÜK D VİTAMİNİ İHTİYACI
Her gün 15-20 dakika güneşe çıkmak günlük D vitamini ihtiyacını önemli ölçüde karşılar. Bu sırada yüksek koruma faktörlü güneş kremi kullanılmamalıdır. Bu süre içinde yüz, kollar, bacaklar ve sırt kısmı güneşin ultraviyole B ışınlarından yararlanmalıdır.
Günlük D vitamini ihtiyacı şu şekilde belirlenebilir:
- 0-7 ay: 10 mikrogram
- 7-12 ay: 5 mikrogram
- 1-3 yaş: 15 mikrogram
- 4-8 yaş: 15 mikrogram
- 9-70 yaş: 15 mikrogram
- 70 yaş üstü:20 mikrogram
Hamilelik ve emzirme dönemlerinde kadınlar günlük 10-15 mikrogram D vitamini almalıdır. D vitamini özellikle hamileliğin başlangıcında cenin oluşumu için gereklidir.
D VİTAMİNİ DÜZEYLERİNİN ÜST SINIRI NE OLMALIDIR?
Yapay ultraviyole ışın altında en yüksek elde edilen düzey 275 nmol/L’dir. Üst limite ulaşıldığında artık daha fazla aktif D vitamini metabolitleri sentezlenmemekte, D vitamini öncülleri inaktive olmaktadır. (Daha fazla D vitamini oluşmamaktadır) Bu nedenle 275 nmol/L normalin üst sınırı olarak kabul edilebilir.
D VİTAMİNİ EKSİKLİĞİNİN TANISI:
D vitamini yetersizliği tanısı, kanda bakılan D vitamini (250HD) düzeyleri ile konabilir:
D vitamini yetersizliğinin dereceleri (1 nmol/L=2.5ng/mL) |
|
Ağır D vitamini yetersizliği (raşitizm, osteomalazi) |
<25 nmol/L (10 ng/ml) |
Marjinal D vitamini yetersizliği |
25-40 nmol/L (10-16 ng/ml) |
Gizli D vitamini yetersizliği |
40-100 nmol/L (16-40 ng/ml) |
Normal |
100-275 nmol/L (40-110ng/ml |
D VİTAMİNİ EKSİKLİĞİNİN NEDENLERİ NELERDİR?
- Yetersiz D vitamini alımı:
Bebekler, çocuklar ve yaşlılarda sıklıkla görülür. Anne sütünde D vitamini fazla değildir. Hazır mamaların bazıları D vitamini ile zenginleştirilmiştir. Yaşlılar, çoğunlukla sağlık endişesi ile süt ve sütlü gıdalardan, yağlı balıklardan kaçınırlar. Ayrıca bağırsaktan D vitamini emilimi azalmıştır.
- Yetersiz Güneş Işığı Maruziyeti:
Bebek ve çocukların uzun süreli güneşe maruziyeti istenen bir durum değildir. Şişmanlar, esmerler ve yetersiz güneş ışığı alan erişkinlerde, D vitamini eksiklik riski vardır. Yaşlandıkça vücutta D vitamini oluşumu ve depoları azalır. Bu durum, kış aylarında daha belirgindir. Yaz aylarında ise, güneş koruyucuların kullanımı deride D vitamini oluşumunu engeller.
- D vitamini emilimini engelleyen hastalıklar
Bazı hastalıklar, bağırsaklarda D vitamini emilimini engeller. Çölyak hastalığı, Crohn hastalığı ve kistik fibrozis bu hastalıkların başında gelir. Mide veya barsakların bir kısmının çıkarıldığı ameliyatlar sonrasında D vitamini eksikliği görülebilir.
- İlaçlar
Kortikosteroidler, kalsiyum emilimini ve D vitamini metabolizmasını bozarak osteoporoza yol açabilir. Şişmanlık tedavisinde kullanılan orlistat ve kolesterol düşürücü ajan olarak kullanılan kolestiramin, D vitamininin bağırsaklardan emilimini engellerler. Epilepsi tedavisinde kullanılan fenobarbital ve fenitoin içeren ilaçlar D vitamininin karaciğerde etkin forma dönüşmesine engel olarak etkinliğini azaltır.
- Karaciğer ve böbrek hastalıkları
Karaciğer ve böbrekte, deriye gelen güneş ışını ile oluşan veya gıdalar yoluyla aldığımız D vitaminini etkin hale dönüştüren maddeler bulunmaktadır. Kronik karaciğer veya kronik böbrek hastalığı olan kişilerde, bu maddeler yeterli miktarda bulunmadığından, D vitamini etkin hale dönüşememekte ve eksiklik tablosu oluşmaktadır.
D VİTAMİNİ DÜZEYİ KİMLERDE BAKILMALI?
D vitamini düzeyi tayini maliyeti nedeniyle fazlaca kullanılmaz. Ancak gerektiğinde başvurulması tercih edilir:
- Yatağa ve eve bağımlı kişilerde
- Bakımevleri ve huzur evlerinde kalanlarda
- D vitamini eksikliği ve yetersizliğine yol açabilecek bir hastalığı olanlarda
- Osteoporozu olanlarda
- Kırık öyküsü olanlarda (örneğin ayakta dururken düşenlerde)
- Kan kalsiyumu düşük olanlarda
- Kan fosforu düşük olanlarda
- D vitamini metabolizmasını etkileyecek ilaçları kullananlarda
Kanda D vitamini düzeyi bakılmalıdır
BEBEK VE ANNELERDE D VİTAMİNİ YETERSİZLİĞİ ?
Yetersizlik tüm Dünya’da, her yaş gurubunda görülse de en fazla bebekler etkilenir. Mevcut duruma üç temel faktör yol açmaktadır;
- Hamilelik döneminde annenin D vitamini deposunun yetersiz olması.
- Çocuğun yeteri kadar güneşlendirilmemesi.
- Bebeğin anne sütünü yeterince alamaması ( Anne sütünde D vitamininin düşük miktarda olmasına karşın aktivitesi yüksektir. Doğal olarak annenin D vitamini depoları yetersizse sütteki D vitamini de yetersiz olacaktır).
Anne karnındaki fetüsün D vitamini düzeyi, annenin D vitamini düzeyi ile orantılıdır ve oran doğum sırasında yaklaşık % 80’dir. Yani annenin D vitamini düşükse bebeğinki ondan daha da düşük olmaktadır. Bu durum önemli bir sağlık sorunudur.
Bu önemli sağlık sorununu önlemek için her doğan çocuğa 1 yaşına kadar günde 400 ünite D vitamini verilmektedir. Bu rakam bir kaşık balık karaciğer yağında bulunan yaklaşık miktardır.
GEBELİKTE D VİTAMİNİ ÖNEMİ NEDİR?
Annedeki D vitamini plasentayı geçerek, özellikle son üç ayda bebeğin vitamin D depolarını oluşturur. Yeni doğanın yeterli vitamin D deposu ile doğması ve gebelikte kemik sağlığının korunması için annenin gebelik boyunca yeterli vitamin D desteği alması gereklidir.
En az 2000 genin sağlıklı çalışması D vitaminine bağlıdır. D vitamini, fetüste dokuların, özellikle sinir dokusundaki gelişim için yüksek önemdedir. Anne karnında yetersiz D vitamini alan bebeklerde şizofreni, bipolar bozukluk, otizm, tip I diyabet, alerji, astım, diş çürükleri, osteoporoz, düşük doğum tartısı gibi hastalıklar görülmektedir.
D VİTAMİNİ EKSİKLİĞİNDE NELER OLUŞUR?
Eksiklikte genel olarak
- Kanda kalsiyum düzeyinin düşüklüğü(Hipokalsemi)
- Kanda fosfor düzeyinin düşüklüğü (Hipofosfatemi)
- Çocukluklarda kemiklerin yumuşaması ve eğrilmesi (Raşitizm)
- Erişkinlerde kemiklerin yumuşaması ve kas güçsüzlüğü (Osteomalazi)
- Kemik kütlesinin azalması ve kemik kırılganlığının artışı (Osteoporoz) oluşur.
D vitamini eksikliğinin risk oluşturduğu düşünülen diğer sağlık sorunlarından bazıları şöyledir:
- Çeşitli kanserler
- Obezite
- Bağışıklık sistemi hastalıkları
- MS hastalığı
- Romatoid artrit
- Kireçlenme
- Gut hastalığı
- Parkinson hastalığı
- Depresyon
- Alzheimer hastalığı
- Şizofreni
- Kronik halsizlik sendromu
- Fibromiyalji
- Kronik ağrı
- Dişeti hastalıkları
- Sedef hastalığı
- Tip I Diyabet
- Pernisiyoz anemi
- Üst solunum yolu enfeksiyonları
- İyileşmeyen yaralar
- Kronik Sistit
RAŞİTİZM NEDİR?
Bebek ve çocuklarda görülen Raşitizm, D vitamini yetersizliği ile kalsiyumun vücutta yeterince kullanılmaması sonucu kemikleşmenin bozulduğu bir hastalıktır. Kaburgaların üzerinde tespih tanesi şeklinde yuvarlak çıkıntılar, göğüs kemiğinde içe çökme veya dışa çıkma, bıngıldağın kapanmaması, geç oturma ve yürüme, bacaklarda eğrilik en belirgin görüntülerdir.
Bu hastalığın önlenmesi
Annenin gebelik döneminde yeterli beslenmesi ve güneş ışınlarından yararlanması,
Çocuğun kalsiyum ihtiyacının karşılanması,
Çocuğun her gün güneş ışığından yararlandırılması,
D vitamini takviyesinin yapılması, ile mümkündür.
OSTEOPOROZ NEDİR?
Osteoporoz kemiklerde zayıflama ve kırık riskinin arttığı bir hastalıktır. Sözcük anlamı “Delikli, gözenekli kemik” demektir. Özellikle yaşlı bireylerde önemli bir sağlık sorunudur. Kemiklerden kalsiyum kaybının artması sonucunda oluşan kırıklar genellikle bilek, omurga ve kalça kemiğinde görülür.
D vitamini olmadan bağırsaklar kalsiyumu yeterince ememez. Ancak kan kalsiyum düzeyi, kalp, sinir ve kasların işlemesi için kritik bir önem taşır. Dolayısıyla vücut kanda kalsiyum düzeyinin düşmesine izin veremez ve sistem kemiklerdeki kalsiyumu kana aktarır. Böylece kandaki kalsiyum normal düzeyi korunup kalp ve sinirler sorunsuz çalışmaya devam eder. Ancak bunun bedelini kemikler öder ve kalsiyum kaybı nedeniyle zayıflarlar.
OSTEOPOROZ İÇİN RİSK FAKTÖRLERİ NELERDİR?
- Östrojen hormonunun yetersiz olması (Menopoz sonrası )
- Düzensiz adet görülmesi ve Erken menopoz.
- Düşük kemik mineral yoğunluğu. (Bu nedenle kadınlar daha risklidir)
- Düşük testosteron düzeyi (Erkekler için)
- Küçük ve ince iskelet yapısı.
- Vücut ağırlığının normalin altında olması.
- Kalıtımsal Faktörler (Ailede osteoporozlu kişi bulunması.)
- Küçük bir çarpma veya düşme sonrasında kemik kırığı oluşması.
- Kalsiyumca zengin besinlerin az tüketilmesi (Süt ve süt ürünleri gibi)
- D vitamini yetersizliği.
- Çocukluktan başlamak üzere hareket azlığı, spor yapmamak.
- Kadınlarda yeme davranış bozuklukları (Bulimia vb)
- Kemik mineral yoğunluğunu azaltan bazı ilaçlar. (glikokortikoid, antikonvülsan, antikoagülan, antiasitler gibi)
- Sigara içilmesi (Sigara, direkt kalsiyum emilimini ve aktif şekle dönüşümünü azaltarak veya kadınlarda östrojen seviyesini düşürerek kemik mineral yoğunluğunun azalmasına neden olur)
- Alkol tüketilmesi (Alkol, kemik hücrelerini harap eder, kalsiyum emilimini bozar, hormon metabolizmasında değişikliklere neden olur)
OSTEOPOROZ NASIL ÖNLENİR?
Osteoporozu önleme iki yolla sağlanır: Güçlü bir kemik oluşumunu sağlamak ve kemik kaybını önlemek. Başlangıçta kemikler güçlü ise osteporoz oluşumunda daha az sorun yaşanır.
Yaşam boyunca kemik hücreleri sürekli olarak yapılır ve yıkılır. Yapım ve yıkım bireyin durumuna göre değişir. Büyümenin hızlı olduğu çocuk ve ergenlikte kemik oluşumu, kaybından fazladır. Kemikte hızlı büyüme 20 yaşa kadardır. Kemik mineral yoğunluğu, 12-40 yaşları arasında en üst düzeye ulaşır. Kemik kaybı ise 30’lu yaşlardan itibaren başlar ve yaşam boyu devam eder. Kadınlarda menopozdan sonra östrojen düzeyindeki azalmaya bağlı olarak, kemik kaybı hızlanır. Menopoz öncesi kemik kaybı yılda %0.3-0.5 iken, menopoz sonrası yılda %2-5’dir. Yaşam boyunca kadınlarda %45-50, erkeklerde %20-30 oranında kemik kaybı oluşur.
D VİTAMİNİ EKSİKLİĞİNİN TEDAVİSİ NASIL YAPILIR?
Tedavi için D Vitamini preparatları kullanılır. Kullanılan preparatlar üç şekilde verilebilir:
- Saf D vitamini
- D vitamini + Kalsiyum
- Multivitamin
D vitamini damla, şurup, draje, kapsül, çiğneme tableti, efervesan tablet ve ampül şeklinde piyasada bulunmaktadır. Kullanılacak doz eksikliğin nedeni ve miktarına bağlı olarak hekim tarafından belirlenir. Bağırsaktan emilme sorunu yaşayanlarda D vitamini enjeksiyonla verilir. Tedavi süresince günlük kalsiyum alımının da yeterli olmasına dikkat edilir. Kullanılan D vitamini dozu gereğinden fazla olursa “D vitamini Zehirlenmesi” olarak adlandırılan durum oluşur. Fazla D vitamini almak; kalp ve ciğerlerde kalsiyum birikimine, zihin karışıklığına, böbreklerde hasara veya böbrek taşına yol açabiliyor. Fazla D vitamininin daha hafif belirtileri ise mide bulantısı, kusma, kabızlık, iştah kaybı, güçsüzlük ve kilo kaybıdır.
D VİTAMİNİ İÇEREN YİYECEKLER NELERDİR?
Deniz Ürünleri:
Balık yağı |
Pisi balığı |
Sardalye |
Somon balığı |
Ringa balığı |
Karides |
Uskumru |
Ton balığı |
İstiridye |
Diğerleri:
Süt ve süt ürünleri |
Karaciğer |
Maydanoz |
Yumurta sarısı |
Sıvı yağlar |
Isırgan otu |
Mantar |
Yulaf |
Yonca |
Kahvaltılık gevrekler |
Kakao |
|
D VİTAMİNİ İÇİN SORULANLAR:
D VİTAMİNİNİN DEPOLANMASININ ÖNEMİ NEDİR?
Vücudun D vitaminini depolama yeteneği önemlidir. Çünkü derideki sentezi büyük ölçüde yaz aylarındadır. Kışın, güneşi her zaman görmek mümkün olmadığından ve kış günlerinde güneş ışınları eğik geldiğinden D vitamini sentezi yetersizdir.
D VİTAMİNİ İÇİN HANGİ SAATTE GÜNEŞLENMELİ?
UVA ve UVB’nin D vitamini sentezi üzerine olan etkileri birbirinin zıttıdır. UVB deriye temas ettiğinde kolesterol üzerinden D vitamini öncüsü olan kolekalsiferolü oluşturur. UVA ise aksine deride sentezlenen kolekalsiferolü parçalayıp D vitamini oluşumunu bozar. Yani güneşin nispeten yatık geldiği saatlerde güneşlenildiğinde çoğunlukla UVA ışınları etkisi ile bronzlaşılır, ancak D vitamini oluşumu güçleşir.
Fazla miktarda Ultraviyole ışınlarına maruz kalanlarda deri kanseri olasılığı artar. Bu nedenle zamanlama önemlidir.(UVA derideki melanin hücrelerini uyararak bronzlaşmayı artırır, ancak cildin yaşlanmasını da arttırır. Bronzlaşma UVB ışınlarını engelleyerek D vitamini sentezini azaltır..)
DERİ TEMİZLİĞİNİN D VİTAMİNİ SENTEZİNE ETKİSİ NEDİR?
Güneşlenme sonrasında ciltte oluşan D vitamini ön bileşeni kolekalsiferol, yağ salgıları ile cilt yüzeyine çıkar ve 2 gün içinde ciltten emilerek kana geçer. Emilme oluşmadan sabunlu su ile yıkanıp uzaklaştırılırsa D vitamini oluşumu gerçekleşmez. Sıcak su da deri yağlarını yok etme konusunda etki gösterir. Bu nedenle güneşlendikten sonra güneş gören bölgelerin sabunla yıkanmaması ve sıcak su kullanılmaması vitamin depolanması için önemlidir.
VİTAMİN OLUŞUMUNDA DERİ RENGİNİN ÖNEMİ NEDİR?
Derilerinde pigment tabakası kalın olan zenciler yeterli D vitaminine sahip olmak için beyaz ırktakilere nazaran çok daha güneşlenmek zorundadırlar (4-5 kat daha fazla). Siyah ırktakiler Afrika dışında güneşten uzak yaşadıklarında, eksikliklerini daha çok deniz kenarında yaşayıp deniz ürünleri ile giderirler. Renk koyulaştıkça eksiklik kendini daha fazla gösterir.
GÜNEŞ KORUYUCULARININ ETKİSİ NASILDIR?
Güneş ışınına karşı duyarlı olan kişiler, özellikle beyaz tenliler, koruyucu kullanmadan güneşe çıkmayı istememektedirler. Ancak bilinmelidir ki Güneş Koruyucuları D vitamini sentezinden sorumlu olan UVB ışınlarının olumlu etkisini önlerler. Aksine UVA’nın deriye geçişini engellemezler. (Kanser riski) Ayrıca güneşlenme sonrasında yıkanırken sıcak su, sabun ve kese oluşan az miktardaki D vitaminin kaybı demektir.
GÜNEŞLENME ÖNCESİ YETERLİ D VİTAMİNİNİNİN YARARI VAR MIDIR?
Güneşe çıkmadan önce kan D vitaminin yeterli olmasında kişi daha çabuk bronzlaşır ve güneş ışığının deride yapabileceği tahribattan korunmuş olunur. (Haşlanmaz ve kanser riski azalır)
SENTEZ İÇİN GÜNEŞLENME SÜRESİ NE KADAR OLMALIDIR?
Öğle saatlerindeki 25-30 dakikalık güneşlenme 50,000 IU D vitamini oluşumunu sağlayabilmektedir. Öğle öncesi ve sonrası yapılan güneşlenmelerin D vitamini sentezini artırmadığı gibi azalttığı unutulmamalıdır. Mayo ile olan güneşlenmede gerekli sentez için 20 dakika yeterli olmaktadır
A VİTAMİNİNİN, D VİTAMİNİ ÜZERİNE ETKİSİ NEDİR?
Her iki vitaminin birbiri üzerine olumlu etkisi bulunmaktadır. Ancak yüksek miktarda aktif A vitamini, D vitamininin yararlı etkilerini azaltmaktadır. A vitaminin bitkisel öncüllerinin (beta-karoten) fazlasının ise bir zararı olmamaktadır. Yani vücutta A ve D vitamini uygun oranlarda alınmalıdır.
GÜNEŞLENME AŞIRI D VİTAMİNİ SENTEZİ YAPAR MI?
Güneşlenme sonucu elde edilecek vitamin düzeyi toksiteye neden olabilecek düzeylerin çok altındadır. Aşırı D vitamini sentezinden koruyan iki mekanizma vardır:
Öğle vakti etkisini gösteren UVB ancak belli bir miktarda D vitamini sentezlemektedir. Öğleden sonra, güneş ışınları eğik geldiği zaman harekete geçen UVA ışını ise D vitamini sentezini durdurmaktadır.
Güneşlenme etkisi ile oluşan bronzlaşma melanin sentezinin artması demektir. Melanin oluşumu ile UVB’nin deriye etkisi, dolayısıyla D vitamini sentezi azalmaktadır.
HASTALIKLAR SIRASINDA D VİTAMİNİ TÜKETİMİ ARTAR MI?
Bu sorunun muhtemel yanıtı evettir. Ancak bu konuda fazla çalışma yoktur.
Şişman kişilerin D vitaminine ihtiyacı daha fazladır. Çünkü D vitamini yağda eriyen bir vitamindir ve yağ dokusunda daha fazla birikir.
KALSİYUM TAKVİYESİ GEREKLİ MİDİR?
Kalsiyum vücutta en çok bulunan mineraldir. Kalsiyumun önemi sadece kemik için değildir; Kalp atımı, sinir iletimi, pıhtılaşma ve hormon salgılamada da görevleri vardır. Dünyada en çok kullanılan besin takviyelerinin başında gelmektedir. İlave kalsiyum alınması, daha güçlü kemik oluşumu düşüncesi nedeniyledir. Yeterinden fazla Kalsiyum preparatı alınmasından yarar sağlamayacağı gibi zarar bile olabilir.
GÜNEŞ KANSER YAPAR MI?
Deri kanserleri bütün kanserlerin yaklaşık %50’sini oluşturur. 50 yaşından sonra özellikle erkeklerde çok artar. Açık ten rengi olup çabuk bronzlaşmayanlarda ise tehlike daha büyüktür.
Güneş ışığının özellikle açık renkli ve kolay bronzlaşmayan kişilerde deri kanseri oluşturma riski fazladır. Sürekli güneş görenlerde risk kısmen daha azdır
D VİTAMİNİNİN KANSERİ ÖNLEME MEKANİZMASI NASILDIR?
Yaşamın sürmesi için hücrelerin kontrollü olarak çoğalması ve yenilenmesi şarttır. Kontrolsüz büyüme Kanser denilen durumu yaratır Vücudumuzda her an gerçekleşen hücre çoğalması sırasında kusurlu hücreler de oluşur. Vücuttaki belli mekanizmalar burada devreye girerek hasarlı hücreleri yok eder. Apoptozis denilen bu önleyici mekanizmayı arttıran maddelerin başında D vitamini gelir.
KORUMA AMAÇLI D VİTAMİNİ TAKVİYESİNİN YARARI VAR MI?
Son yıllarda yüksek doz vitamin D takviyesine fazlasıyla rastlanmaktadır. 25(OH) D seviyesine bakılmadan D vitamini ampulünün yapılması çoğu kez yararın ötesine geçmektedir. Her bir ampul 300.000 IU D vitamini ihtiva etmekte olup kolayca vücutta birikir. (Yağda çözünen bir vitamin olduğu için), Bu durum vitamin D zehirlenmesine yol açabilir. D vitamin fazlalığı, kalsiyum yüksekliğine yol açarak, ciddi kalp ritim bozukluklarına, damar ve doku kireçlenmesi neticesinde, kalp, damar ve böbrekte hasara neden olabilir.
Kesinlikle, 25(OH) D ölçümü yapmadan yüksek dozda D vitamini almayınız, yararından çok zararını görebilirsiniz
İLERİ YAŞLARDA D VİTAMİNİNİN ÖNEMİ ARTAR MI?
İleri yaşlarda çeşitli olağan nedenlerle D vitamin ihtiyacı artar. Kronik hastalıklar, Alzheimer hastalığı gibi durumlar hem yaşlıları yatağa bağlar. Beslenmeleri dolayısı ile D vitamini alımlarını engellenir. Ayrıca diş sorunları nedeniyle beslenememek, ekonomik sorunlar ve güneş ışığı azlığı da buna eklenince durum daha da kritikleşir. Buna ek bir etken de yeterli D vitamini alınsa bile yaşlı insanların bağırsaklarından D vitamini emilimi yeterli olmamasıdır.
OSTEOPOROZUN ÖNLENMESİNDE BESLENME NASIL OLMALIDIR? :
Beslenmede değişik besin gurubundaki yiyeceklerin aynı öğünde kullanılmasında yarar bulunmaktadır. Bu gurupları 1.süt ve süt ürünleri, 2. hayvansal ve bitkisel proteinler, 3.taze sebze ve meyveler ile 4.ekmek ve tahıl grubu oluşturur. Her bir öğünde guruplar içinden farklı besinler seçilerek, besin çeşitliliği sağlanır.
- İyi bir potasyum ve magnezyum kaynağı olan sebze ve meyvelerin tüketiminin kemik mineral yoğunluğunu koruyucu etkisi vardır.
- Kuru baklagillerden özellikle soyada bulunan östrojen benzeri maddelerin, osteoporoza karşı koruyucu etkileri vardır.
- Balık içermiş olduğu yağ asitleri yardımıyla kemik sağlığını geliştirir. Haftada en az 2 kez balık tüketilmelidir.
- Kemik mineralizasyonu için gerekli olan magnezyum, çinko, bakır, manganez gibi diğer mineraller ve K vitamini yeterli miktarlarda tüketilmelidir. Badem, fındık, fıstık gibi yağlı tohumlar, kuru baklagiller, yeşil yapraklı sebzeler ve tahıllar magnezyumun zengin kaynaklarıdır. Etler, peynir, deniz ürünleri, süt, yumurta, yağlı tohumlar (fındık, fıstık, ceviz vb), bulgur, kuru baklagiller, mantar çinkodan zengindir. Organ etleri, susam, fındık, fıstık vb. kuru baklagiller, etler, balık, kakao, yumurta, yeşil sebzeler bakırdan zengindir. Kuru baklagiller, yağlı tohumlar, yeşil yapraklı sebzeler manganezin iyi kaynaklarıdır.
- Yeşil yapraklı sebzeler, kuru baklagiller ve balık K vitamininden zengin besinlerdir.
- Aşırı enerji kısıtlamasından, ağırlık kaybından kaçınılmalıdır. İdeal vücut ağırlığı sürdürülmelidir. .
- Protein yeterli tüketilmelidir. Yüksek miktarda hayvansal kaynaklı protein tüketilmesinden kaçınılmalıdır.
- Aşırı tuz ve şeker tüketilmemelidir.
- Aşırı kafein tüketiminden sakınılmalıdır. Çay, kahve ve kolalı içeceklerin kafein içeriği yüksektir. Bunların yerine süt, ayran, taze meyve suları gibi kafein içermeyen, besin öğesi içeriği yüksek içecekler tercih edilmelidir.
- Doymuş yağ tüketimi azaltılmalıdır. Yüksek miktarda doymuş yağ tüketimi, kemik mineralleri olan kalsiyum ve magnezyumun bağırsaklardan emilimini azaltır.
- Alkol tüketiminden uzak durulmalı, sigara içilmemelidir.
- Düzenli fiziksel aktivite yapılmalıdır. Fiziksel aktivite gençlikte kemik kütlesini arttırır, yaşlılıkta ise kemik kaybını önler. Haftada 4 kez, 30-60 dakika fiziksel aktivitede bulunmak kemik kırık riskini %50-70 oranında azaltır. Dans etmek, tenis oynamak, hızlı tempoda yürüyüş ve yüzme gibi sporlar, ağırlık aktarma ve direnç egzersizleri yapılması doğru beslenmeyi tamamlar.
KAYNAKLAR:
- D Vitamini Eksikliği ve korunma yolları: Prof. Dr. Abdullah Bereket
- D Vitamini Eksikliği nedir ve nasıl ortaya çıkar? Prof. Dr. Yavuz Baykal
- D Vitamini: Doç. Dr. Haluk Sargın
- Kalsiyum, D vitamini ve Osteoporoz: Prof. Dr. Neslişah Rakıcıoğlu
- D Vitamini ve Depresyon: Prof. Dr. Oğuz Berksun
- Vitamin D: Prof. Dr. Ahmet Aydın
- Güneşten Gelen Mucize; D Vitamini: Doç. Dr. Fevzi Balkan
- D Vitamini Eksikliği: Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği
- D Vitaminleri (D1, D2, D3): Prof. Dr. Canan Karatay
- D Vitamini Yetmezliği: Prof. Dr. Semih Aydıntuğ
- D Vitamini Eksikliği: Prof. Dr. Mustafa Şehsuvar Gökgöz
- D Vitamini çeşitli kanserlerden korumaya yardımcıdır:Prof. Dr. Canfeza Sezgin
- D vitamini ve Enfeksiyon Hastalıkları. Prof. Dr. Emin Ünüvar
D vitamini. Prof. Dr. Banu Çaycı